21 Kasım 2012 Çarşamba

“hakikat şu ki genç adam bu güzel kadının sadece varlığıyla mesut oluyor, uzaklaşınca içine hüzün çöküyor, fakat onu hayatının içinde göremiyordu, ona ait duygular henüz muhayyilenin sıcaklığını taşımışlardı. bunlar latif hayaller, küçük hayranlıklar, özenmeler, küçük isteklerdi. bu özenmelerle, küçük isteklerle de bir münasebet kurulabilir, sevişilebilir ve ayrılınabilirdi. tabldot masasında yemek yemek, aynı otelin odalarında yatıp kalkmak, aynı arabada gezinmek, yahut aynı filmin ya da piyesin karşısında gülüp eğlenmek cinsinden münasebetler zannettiğimizden fazladır.” ve gelelim dünyanın en zarif, en latif anlatımına: “hiçbir meselede nuran mümtaz’ın hayatını tasarrufa kalkmamıştı. sevginin insan hürriyetine bir tecavüz olmamasını istiyordu. mümtaz ömrünü ve hayatını ona hediye ettikçe o, tıpkı eski ve cömert abbasi halifeleri gibi hepsini birden kabul ediyor, sonra yine ona iade ediyordu. “benimdir fakat sende kalsın.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder